Menü Simge
Haberler - BABALAR VE ÇOCUKLARI RÖPORTAJI

Ünver Ağaç İşleme Makinaları Genel Müdürü Faruk Ünver ve Üretim Müdürü Barış Ünver farklı jenerasyonların birlikte çalışma süreçlerini anlattılar. Genç kuşağın eskilerin tecrübesinden yararlanması kadar, eski kuşağın da yeni kuşağı benimsemesi ve oyuna dahil etmesinin ne kadar kıymetli olduğuna değinen baba-oğul birlikte çalıştıkları firmaları için verdikleri emekleri, iş yapış şekillerini ve birbirlerine tavsiyelerini paylaştılar.    


Aile şirketleri Türkiye ekonomisinin bel kemiği konumunda. Konu aile şirketleri olunca birlikte çalışan farklı kuşakları da unutmamak gerekiyor.  Farklı kuşaklardan aile mensupları tarafından yönetilen firmalar düşünüldüğünde genelde akıllarda kuşak çatışmaları, yürütülemeyen ekonomik faaliyetler canlansa da kuşak çatışmalarını geride bırakıp başarılı işlere imza atan firmaların sayısı da hiç az değil. Ünver Ağaç İşleme Makinaları da bu firmalara örnek… Firmanın kurucusu Faruk Ünver firmayı iki oğluyla beraber yönetiyor ve geleceğe yönelik hedefleri de bir hayli iddialı. Babalar ve Çocukları serimize konuk olan Ünver Ağaç İşleme Makinaları Genel Müdürü Faruk Ünver ve Üretim Müdürü Barış Ünver firmalarının geçmişten günümüze kadar kat ettiği yolları anlattılar.

 

  • Türk reel sektörünün gerçeği KOBİ’ler, onun da özelliği aile şirketleri… Peki aile şirketi olmayı siz nasıl tarif ediyorsunuz?

Faruk Ünver: Bu konudaki görüşümü; güç birliği ve yük dağılımı olarak özetleyebilirim. Ama maalesef günümüzde pek çok başarılı aile firmasının yeni nesil tarafından yapılan işin sevilmemesi veya benimsenmemesinden dolayı hak ettiği düzeylerden daha gerilere gidebildiğine ve hatta kapanmak zorunda kaldıklarına üzülerek şahit olmaktayım. Bunların yanında azınlıkta da olsa ikinci hatta üçüncü nesiller tarafından ilk dönemlere göre çok daha hızlı ilerleme kaydeden firmalarımızı da görüyor ve çok memnun oluyorum. 

 

Barış Ünver: Ülkemizdeki işletmelerin yüzde 95’ini aile şirketleri oluşturmaktadır. Bu firmaların ikinci nesle ulaşma oranı ortalama yüzde 30 ve üçüncü nesle ulaşma oranı ise yüzde 12 civarıdır. Aile şirketi olarak hedefimiz sahip olduğumuz üretim kültürünü, bilgiyi ve marka değerini gelecek nesillere aktarabilmektir. Tecrübe bir dağa tırmanmak gibidir, çıktıkça yorgunluğunuz artar, nefesiniz daralır ancak görüş açınız artar. Kardeşim ve ben ikinci nesil olarak dağın eteklerindeyiz. Babamızın tecrübesinden ve görüş alanından faydalandığımız için beraber çalışmayı ayrıcalık olarak görüyorum.

 

“Her birey doktor veya hukukçu olamadığı gibi üretici de olamamalı”


  • Kurumsallaşmanın bu kadar konuşulduğu bir yerde aile şirketi olmak, buna hep tezat gibi anlatıldı. Oysa Avrupa’da kurumsallaşmış aile şirketleri var. Sizce bu denge nerede yakalanabilir?

Faruk Ünver: Avrupa’da sektör firmaları genelde uzun yıllar önce kurulmuş, epey yol kat edebilmiş firmalardır. Dolayısı ile firmaların çoğunluğu kurumsallaşma işini sisteme oturtabilmişlerdir. Bizim en büyük dezavantajımız kurumsallaşırken işi öğrettiğimiz elemanların firmalara rakip olarak yeni oluşumlara kapı açmalarıdır. Bu sadece bizim sektörümüz için değil genel bir oluşumdur. Sebebine gelince; Türkiye de yeni firma kurmak Avrupa’ya göre çok kolay. Bu durum maalesef hem firmaların hem de finansal ve üretim güçlerinin büyümesi önünde engeller oluşturmaktadır. Bu şartlar da aile firmalarının önemini öne çıkartıyor. Şöyle ki; önemli kilit rollerde aile içinden yeterli eğitim almış kişilerin olması elzemdir. Avrupa ile dengenin yakalanabilmesi için firmaların yanında devletin her isteyenin, her istediği işi yapmasını teşvik etmek yerine, finansal yeterlilik, faaliyet alanında yeterlilik gibi birikimleri olmayan işletmelerin kurulumuna ya çok kolay izin vermemesi ya da düzenli kontrol etmesi gerekmektedir. 

 

Barış Ünver: Ülkemizde aile şirketlerinde ortaklık kültürü maalesef uzun süreli olmuyor. Avrupalı firmaların bu yola erken çıkmaları nedeniyle markalaşma ve kurumsallaşmada çok büyük avantajları var. Avrupalı firmalar ortak çalışma kültürüyle birleşerek büyürken, ülkemizde şirketler bölünerek küçülmektedir. Bu durum rekabeti arttırdığı gibi kaliteyi de azaltmaktadır.  Bu nedenle birçok firma kurumsallaşamadan faaliyetlerine devam edebilmektedir. Örneğin; sektörümüzde KOSGEB destekleriyle birçok çalışan, çalıştığı yerden ayrılarak yeni bir iş kurmaktadır. Ancak bu işletmelerin çoğu kısa ömürlü olduğu gibi piyasada işlerini hakkıyla yapan firmalar için de tehdit oluşturmaktadır. Nedeniyse; bu firmaların iş yapmadan, yapılabilirlik araştırmalarını iyi etüd etmemesinden kaynaklanmaktadır. Her birey doktor veya hukukçu olamadığı gibi üretici de olamamalıdır. Devlet bu firmaların öz sermayesini, eğitimini, bilgisini kısaca yeterliliğini kontrol etmeli, bazı şartlar sunmalıdır.

 
1984 Yılı Sağda Faruk Ünver

  • Her aile şirketi kurumsallaşmalı mıdır?

Faruk Ünver: Elbette kurumsallaşmalıdır. Kurumsallaşamayan firmaların başarıları genelde belli şahısların özverili çalışmaları ve işi çok iyi bilmelerine dayalı olarak bir süre devam edebilmektedir. Bu tür firmalarda bu kişiler sahadan çekildiğinde tüm bilgi ve tecrübe kendisi ile yok olabilmektedir. Ben, kurumsallaşamadığı, genç nesli olduğu halde bayrak değişimini sağlayamadığı için kapanan birçok firmaya şahit oldum. Bu durumları beni çok derinden üzmüştür. Hayat düsturum olarak; başarılı insanlardan ders çıkartmanın yanında yanlış yapabilen insanlardan da ders çıkarabilmeyi kendime yol edindiğim için bu konularda hep dikkatli davranmaya özen gösterdim ve hala göstermekteyim.

 

Barış Ünver: Uzun vadeli başarı için kurumsallaşmalıdır. Örneğin; ülkemizde kurumsallaşma denilince patronların işi tamamen profesyonellere bırakmaları ve işten çekilmeleri gibi bir düşünce vardır. Fakat kurumsallaşma ailedeki bireylerin kilit noktalarda işlerinin başındayken çalışanların ve işletmenin bir sistem haline gelmesidir. Anahtar nokta ailedeki bireylere minimum seviyede ihtiyaç duyularak işlerin eksiksiz yürütülmeye devam edilmesidir.

 

“Gerektiğinde yön değiştirebilmenin ihtiyaç olduğu bilinci ile yolumuza devam ettik”



  • Değişen bir ekonomiden ve onun yarattığı krizden söz ediliyor? Yıllarca krizlerle boğuşmuş bir firma olarak geminizi bu zamana nasıl getirdiniz?

Faruk Ünver: Sektör olarak krizleri oldukça yoğun bir meslek yaşamım oldu. O yıllarda çocuk olsam da 1974 yılı Kıbrıs Barış Harekatı sonrası uygulanan ambargolar ve peşinden iç piyasada oluşan yokluk kuyrukları vardı. 1980 yılında askeri darbeye bağlı ekonomik kriz, 1990 yılında körfez krizi, 1994 yılında devalüasyon krizi, 2001 yılı ekonomik krizi, 2008 yılı Mortgage krizi… Şimdi de 2019’dan bu yana tüm dünyayı derinden etkileyen salgın krizini yaşıyoruz. Bunlar aklıma ilk gelen krizler. Her krizin kendine has farklı durumları oluyor. Krizlerin açtığı yaraların sonunda genelde fırsatlar olabilmektedir. Bu fırsatları görebilenler hızlı büyümeyi de yakalıyorlar. Bu krizlerde yılmadan kararlı ve ısrarlı olmanın yanında, gerektiğinde gereksiz ısrar yerine yön değiştirebilmenin ihtiyaç olduğu bilinci ile yolumuza devam ettik. 1980 ile 2000 yılları arasında klasik yatar daire, freze ve bant zımpara makineleri üretip diğer makinelerin de pazarlamasını yaptık. 2000’li yıllardan itibaren piyasanın değişen ihtiyaçlarına göre çoklu delik makineleri, çizicili yatar daire, panel ebatlama makineleri üretip diğer makinelerin de pazarlamasını yaptık. 2010’lu yıllardan sonra kenar bantlama ve kapı pervaz makineleri üretiminin yanında her düzeyde üretim yapan işletmelerin ihtiyacını sağlayacak tüm makinelerin tedarik ve kurulumunu sağlamaya evrildik.    

 

Barış Ünver: Kriz ortamlarını minimum hasarla atlatmak için babamızın öğütlediği çıkar yol; yüzde 50 ihracat ve yüzde 50 iç piyasaya satış yapılmasıydı. 2014 yılında işe başladığımda işletmemizin cirosunun sadece yüzde 20’sini ihracatla yapılan satışlar oluşturmaktaydı. Değişime ayak uydurmalıydık ve ihracat oranımızı arttırmalıydık. Firmamız için 10 yıllık bir yol haritası oluşturduk. Bu nedenle mevcut ürettiğimiz ürünlerin geliştirilmesi, özgün yeni kalemlerin üretilmesi, pazar araştırması ve yurt içi-yurt dışı fuarlara katılım, yurt dışı bayiliklerin araştırılması, satış sonrası teknik destek ekibinin geliştirilmesi öncelikli hedeflerimiz oldu. Yurt dışında İngiltere, Polonya, İsrail, Filistin, Birleşik Arap Emirlikleri ülkelerinde bayilikler oluşturduk. Bu sene itibariyle ürettiğimiz ürünlerin yüzde 90’ınını yurtdışına 45 farklı ülkeye ihraç etmekteyiz. Genel ciromuzun yüzde 70’ini yurtdışı satışlar oluşturmaktadır. Özetle 1980, 1990 ve 2000li yıllarda kaliteli makineler üreterek, 2000 ve 2010’lu yıllardan itibaren daha çok ihracat yaparak firma olarak geminizi bu zamana getirdik.

 

“Eğitim, kabiliyet, beceri ve ihtiyaçlara göre görevlendirmeler yapıyorum”


  • Çocuklarınızı şirket içinde görevlendirirken neye dikkat ettiniz?

Faruk Ünver: Aile firmalarımızın yaptığı en büyük yanlışlar gençleri iş hayatlarına hazırlamamaları olduğunu görüyorum. Öncelikle aynı işe devam etmeyi istemiyorlar ve sevmiyorlarsa zorlamamak gerekir. İş hayatına firma içinde devam edecekler ise ya işin mutfağından öğrenmeleri ya da işleri ile ilgili gerekli ve yeterli bir eğitimi almalarını sağlamak çok önemli ve gereklidir. Ben zamanın şartları gereği işin mutfağından geldim. Kendimi orada geliştirdim. İki oğlumu eğitimlerinin aksamaması için işin mutfağına dahil etmedim. Bunun yanında büyük oğlum Barış’a üniversite seçiminde bu işi yapacaksa makine, elektrik elektronik veya endüstri mühendisliklerinden birisini seçmesini tavsiye ettim. Barış makine mühendisliği bölümünden mezun oldu. Küçük oğlum Burak için iktisadi ve idari bilimler gibi farklı bir bölüm eğitimi almasını önerdim. Uluslararası ticaret bölümünü tercih etti ve mezun oldu. Aynı eğitimleri alsalardı fikir ayrılıkları daha çok olacaktı. Farklı daldaki eğitimler ile birbirlerini tamamlayarak, birbirlerine destek olabileceklerdir. Eğitim, kabiliyet, beceri ve firmanın ihtiyaçlarına göre karar verip görevlendirmeler yapıyorum.

 

  • Yeni bir ekonomi, yeni şartlar, farklılaşan bir yaklaşım. Sizce firmalar bu dönüşümü nasıl yönetmeli?

Barış Ünver: Firmalar kendi öz sermayeleriyle yeni ekonomik şartlara göre uyum sağlamalıdır. Ağaç işleme makineleri imalatı ve mobilya imalatı sektörlerinde çoğu firma kısa vadeli planlarla hareket ediyor. Firmalar personel giderleri, işletme giderleri, vergi giderleri, amortisman giderleriyle doğru maliyet analizi yapamıyor. Toplumun el alem ne der düşüncesiyle gerektiğinde küçülemeyen, yeniliklere ve değişen ekonomik şartlara uyum sağlayamayan firmalar sektörde bir kriz olduğunda veya rekabet arttığında ayakta kalamıyorlar. Yanlış ürün maliyetlendirmeleri nedeniyle uzun vadede kar edemiyorlar, kapatmak durumunda kalıyorlar.

 

“Mutlaka ortak karar almaya özen gösteriyorum”


  • Yönetim biçimleri de değişiyor. Eskinin sert yönetici tipi, şimdi iletişimi yüksek, ortak karar alabilen bir özelliğe dönüştü. Aile işletmesi olarak bu dengeyi kurarken, yol haritanız ne oldu ya da olacak?

Faruk Ünver: Her firmanın belirli kuralları olmalıdır. Bunun yanında bu kurallar günün ihtiyaçlarına ve genç, dinamik beyinlerin oluşturduğu yeni görüşlere göre revize edilebilmelidir. Rutin işler dışındaki her iş için mutlaka ortak karar almaya özen gösteriyorum. 

 

Barış Ünver: Her dönemi kendi dinamikleri ile değerlendirmek gerekiyor. Geçmiş yıllarda zorluklarla üretilen makineler pazarın açık olması ve devamlı büyümesi nedeniyle yüksek talep görüyordu. Özellikle 1980 ve 1990’lı yıllarda makineler daha üretilmeden satılıyordu ve müşteriler sıra bekliyordu. Günümüzde fiyat odaklı rekabetten çok niş üretimin değerli olduğu kanaatine vardık ve yeni üretim felsefemizle 2014 yılından itibaren bu yönde evrildik. 1980, 1990 ve 2000’li yıllarda yapılan seri adetli üretimi yeni yol haritamızla niş üretime çevirdik. Müşterilerin isteklerine cevap veren, özel tasarımların ve üretimlerin gerçekleştiği katma değeri daha yüksek makineler üretiyoruz. Hedefimiz önümüzdeki 10 yılda üretimini yaptığımız kalemlerde yurt dışında marka olmak ve kilogram başına satış fiyatımızı arttırmaktır. Ürettiğimiz makinelerle beraber müşterilerimizin talep ettiği kaliteli ve uygun fiyatlı tüm makine ihtiyaçlarını mağazamızda sergiliyoruz. Yeni binamızın inşaatı devam etmektedir. 2021 yılı sonunda mağazamızı, 2022 yılı başında ise imalatımızı taşımayı ve müşterilerimize tek çatı altında yeni yerimizde daha profesyonel, hızlı ve çeşitli hizmet vermeyi planlıyoruz.

 

“Kolay yoldan alınan malın alıcı karşısında kıymeti kalmıyor”


  • Sözün senet olduğu yıllardan, çekin ödenmediği dönemlere geldik. Dünden bugüne bu bozulmayı okurken yeni kuşaklara tavsiyeleriniz neler?

Faruk Ünver: Geçmiş yıllarda çekle satış çok kıymetliyken, senet hatta söze dayalı satışlar yapıyorduk. O yıllarda da batanlar oluyordu ama yeterli karların yanında batanlar pek gözümüze görünmüyordu. Son 10 yılda yurt dışı pazar için ağırlık vermeye başladık. Bunun neticesinde son beş yılda yurt dışı satışlarımız genel ciromuzun yüzde 70’lerine ulaştı. Yurt dışı satışların neticesinde yurt içi satışlarda da vadeli satışları yok denebilecek düzeylere indirebildik. Bizler makine üretimi veya satıcılarıyız. Geçmiş yıllarda çok uzun vadeler ile sanki alıcılara finansal destekçi gibi satışlar yaptık. Bunun ana nedeni bazı firmalarımızın çok yüksek adetli üretimi satışa çevirebilme baskısıydı. Diğer firmalar da rekabet ve pazar şartları oluştuğu için bu duruma uymak zorundaydılar. Fakat zaman içinde bu şartlar nedeniyle bazı firmalarımızın ekonomik darlığa düştüğünü ve bu nedenle batmaya kadar gittiğini gördük. Benim tavsiyen parası olmayan kredi çeksin, finansal kiralama yapsın, kendi imkanları ile işini kursun veya büyütsün. Biz finansal destekleri artırırsak batan firmalar, değil bizim paralarımız oluyor. Bunu pek çok defa gördük ve deneyimledik. Zaten hayatta zor elde edilen şeyler kıymetli olmuyor mu? Kolay yoldan alınan malın da alıcı karşısında kıymeti kalmıyor. Dolayısı ile işi biraz zora girerse batacak para başkasının olacağından hemen pes edebiliyor.

 

“Tamamen kendi öz kaynaklarımızla”


  • Finans yönetiminin kasaya para koymaktan öte bir kavram olduğunu biliyoruz. Finansal okuryazarlığın düşük olduğu bu ortamda sizce iş yaparken nelere dikkat edilmeli?

Barış Ünver: Ekonomisi büyümekte ve gelişmekte olan bizim gibi ülkelerde finansal okuryazarlık ve piyasa öngörüsü yapabilmek oldukça zordur. Hele ki, günümüz salgın şartları tüm piyasa alışkanlıklarını alt üst etti. Nakit varlıklarımız çoğu işletmelerde oldukça kısıtlı ve değerli.

Birkaç kalem hammadde ve yarı mamul dışında peşin alımlar ile vade farkı adı altında yüksek maliyetlerin oluşmamasına azami özen gösteriyoruz. Ayrıca bu dönemlerde bazı mamul ve yarı mamullerde tedarik sıkıntısı olabildiği için mümkün olduğunca stok seviyelerimizi üst seviyelerde tutmaya dikkat ediyoruz. Tamamen kendi öz kaynaklarımızla ve herhangi bir banka kredisi kullanmadan bu süreci yönetiyoruz.

 

“Gençler bile bilse, yaşlılar yapabilse…”


  • Son olarak, birbirinizin rollerini değiştirseniz, diğer kuşağa tavsiyeniz ne olur?

Faruk Ünver: Aslında sorduğunuz en zor soru bu oldu. Hani bir söz vardır; “Gençler bile bilse, yaşlılar yapabilse…” Ben empati yapmaya özen gösteren bir kişiyim. Dolayısıyla ben gençlere karşı hoş görülü olmayı, fırsat vermeyi, onların dinamik, enerjik performanslarından yararlanılmasını önerirdim.

Barış Ünver: Babamız piyasa tabiriyle çıraklıktan yetişti. Ben ve Burak ise eğitim alarak bu işe başladık. Eğitimi alırken aynı zamanda işin mutfağına daha çok girip sorumluluk almanın gerekli olduğunu düşünüyorum. Tavsiyem bizleri işin mutfağına daha erken yönlendirmesi olurdu.

 

“Babamızın öğrettiği en önemli ilke; yeniliklere ve ömür boyu öğrenmeye açık olmaktır”


  • Şu an Türk işletmelerine baktığımızda büyük ölçüde kuşak değişimi yaşandığını görüyoruz. Siz kuşak çatışması yaşadınız mı? Bir sonraki kuşağın doğruları ile sizin doğrularınız farklı mı?

Faruk Ünver: Ben kendimi bu konuda şanslı görüyorum. Şöyle ki, 1900’lü yılların başından önce yaşamış insanların, dede ile torunun yaşam biçimleri neredeyse aynıydı. Genelde aynı topraklarda aynı yaşam biçimi ile ve yöresel adetler ile yaşamlarını sürdürüp tamamlamaktaydılar. Oysa günümüzde çok farklı. Ben radyoyu beş altı yaşlarımda, televizyonu on yaşımda görebildim. Cep telefonumuz otuzlu yaşlarımızın başında olabildi. İlk bilgisayarımı edindiğimde yaş otuz beş, yolun yarısı olmuştu. Başta bahsettiğim şansım, günümüz gelişmelerini hayatımıza entegre edebilmeyi geçte olsa başardık. Bu da yeni kuşak ile kopmamamıza sebep oldu. Ayrıca eski kuşaklarda var olan; “Ben zar zor, yokluklar içinde yaptım, başardım yeni kuşak bedavadan hazıra konuyor, onlar da uğraşsın başarsın” düşüncesi kuşak çatışmasını körüklüyor. Benim bakışım ve yaklaşımım; “Ben belli bir seviyeye getirdim, yeni kuşak genç beyinler ile daha ne kadar ilerleyebiliriz?” olmuştur. Bu kaynaşma sağlanırsa kuşak çatışması yaşanmaz, ben yaşamadım. Ayrıca benimseyip kabul ettiğimiz doğru kişisel değil, evrensel doğru ise genç kuşak ile doğruluk farklılığı yaşanmıyor.  

 

Barış Ünver: Kuşak çatışması yaşamadık çünkü bizim avantajımız babamızın vizyoner bir kişi olmasıdır. Aynı fikirde olmadığımız zamanlarda bile hep ortak akıl ile hareket etmeye özen gösteriyoruz. Bize işimizi geliştirebileceğimiz ortamı sunması ve tecrübeleriyle kararlarımızı desteklemesi başarıya ulaşacağımız ortamın temelini oluşturuyor. Babamızın bize öğrettiği en önemli ilke; yeniliklere ve ömür boyu öğrenmeye açık olmaktır, işini hakkıyla severek yapmaktır. Bu ilkeleri benimsediğimiz için başarı ve para zaten geliyor.